Öğrenilmesi gereken bir dil; BÜKÇE (Kadınların Dili)

Mail adresime gönderilen uzun yzıları okumakta zorlanıyorum. Silmiyorum ama okumak için kenara ayırıyorum. Uygun bir vakitte okurum deyip ayrımış olduğum yazıların sayısı aldı başına gitti.

Dün yine bu şekilde bir mail aldım. Yakın arkadaşımdan geldiği için okuyasım vardı ama vaktim yine yoktu…

Bugün dersteyken bildiğim bir konunun anlatılması üzerine küçük bir kaçamak yapıp yazıyı okudum. Hem de bu yazı geçenlerde tanıştığım Sema Maraşlı Hanımefendiye aitmiş. İyikide okumuşum. Sema Hanım çok cana yakın birisi. Üsküdarda Asitane Kitapevinde tanıştım kendisiyle. Kitap okumayan biri olabilirim ama Asitane Kitabeviuğrak yerimdir. 😀 burası hem çok uygun fiyata kitap satıyor hemde hoş sohbet kişiler tarafından işletiliyor(paragraf arası reklam: üsküdar merkezde ING bank sokağı Aziz mahmut Hüdayi Hz.lerine çıkan yokuşta solda kalıyor 🙂 )

Ayrıca Sema Maraşlı Hanımın İmzalı Kitaplarını burada bulabilirsiniz. tabikide indirimli 🙂

Şimdi de mail adresime gelen yazıyı sizlerle paylaşıyorum. Sıkılmadan okumanızı tavsiye ederim. Ben başardıysam sizde başarırsınız ;).

KADIN DİLİ

Oğlum bir hafta sonra evleniyor. Sorumluluk sahibi bir baba olarak, ona
öğüt vermem gerekiyor. Fakat bunu evde yapamam çünkü annesi ağız tadıyla
öğüt vermeme izin vermez, sözü ağzımdan kapıp kendi devam eder.

İş yerimden oğluma telefon açtım, akşam yemeğini dışarıda birlikte
yiyelim, dedim. Deniz kenarındaki bu şirin lokantada şimdi onu bekliyorum.

Geliyor aslan parçası, yakışıklılığı da aynı ben. Yan masadaki kızlar
gözleriyle oğlumu süzüyorlar. Bakmayın kızlar, onu kapan çoktan kaptı.

Hoş beşten sonra konuya giriyorum.
-Oğlum haftaya düğünün var, bir baba olarak sana bazı konularda yol
yordam göstermem gerekiyor.

Çocukluğunda suç işlediği zamanlardaki gibi birden bire kızardı. Kerata
ne anlatacağımı zannettiyse!

-Baba ben yirmi altı yaşındayım, bazı şeyleri biliyorum artık.

-Ah senin o biliyorum zannettiğin konularda da çok bilmediğin çıkacak
ama ben o konulardan bahsetmeyeceğ im. Keşke konuşabilseydik ama henüz o
kadar modern olamadım.

Rahat bir nefes aldı. Bu arada yemeklerimiz de geldi. Oğlumla şöyle
keyif yaparak muhabbet edelim bakalım.

-Kaç dil biliyorsun oğlum sen?

-İngilizce, Fransızca bir de kendi dilimi de sayarsak Türkçe’yle üç dil
oluyor.

-Bugün ben sana dördüncü dili öğreteceğim. Dilin adı *Bükçe*. Kadınlar
tarafından kullanılır. Sen buna “kadın dili” de diyebilirsin.

Güldü. Güldüğü zaman benim yanağımdaki gibi küçük bir gamzesi var, o
ortaya çıkıyor.

-Kadınların ayrı bir dili mi var?

-Tabi ki. Eğer kadın dilini bilirsen bir kadınla yaşamak dünyanın en
büyük zevkidir ama bu dili bilmezsen hayatın kararabilir. O yüzden bir
kadınla mutlu olmak isteyen her erkek Bükçe’yi öğrenmeli.

-İyi de niye Bükçe?

-Çünkü kadınlar konuşurken genellikle, söyleyecekleri sözü, net
söylemezler. Eğip bükerler onun için dilin adını “Bükçe” koydum.

-Bükçe zor bir dil mi baba? diye sordu gülerek.

-Bana bak, çok önemli bir konu, eğleniyor gibisin biraz ciddiye al. Bir
kadınla mutlu olmak istiyorsan bu dili bilmen çok önemli. Çünkü kadınlar
sözü bükerek Bükçe konuşurlar sonrada senin sözün doğrusunu anlamanı
beklerler. Felsefesini anlarsan kolay, anlamazsan zor. Mesela Çinli bir
karın var, sen karına sürekli Fransızca “seni seviyorum” diyorsun ama
karın hiç Fransızca anlamıyor. Fransızca “seni seviyorum” un onun için
bir anlamı yoktur. Ona Çince seni seviyorum dediğinde seni anlayabilir.

-Tamam baba, haklısın ciddiyetle dinliyorum. Peki, sence kadınlar neden
bizimle aynı dili konuşmuyorlar, söyleyeceklerini direkt söylemiyorlar.

-Bence bir kaç sebebi var. Birincisi, duygusal oldukları için, hayır,
cevabı alıp kırılmaktan korktuklarından dolayı, sözlerini de dolaylı
söylüyorlar. İkincisi, kadınlar dünyaya annelikle donanımlı olarak
gönderildikleri için onların iletişim yetenekleri çok güçlü.

-Bu konuda biz erkeklerden bir sıfır öndeler yani.

-Ne bir sıfırı oğlum, en az on sıfır öndeler. Düşünsene, henüz
konuşmayan, küçük bir çocuğun bile yüz ifadesinden ne demek istediğini
hemen anlıyorlar. İşin kötüsü kendileri leb demeden leblebiyi
anladıkları için biz erkekleri de kendileri gibi zannediyorlar. Onun
için, leb, deyip bekliyorlar. Hatta bazen, leb, demek zorunda kaldıkları
için bile kızarlar. Niye, leb, demek zorunda kalıyorum da o düşünmüyor,
diye canları sıkılır.

-Biz de bazen Canan’la böyle sorunlar yaşıyoruz. Niye düşünmedin, diye
kızıyor bana.

-Kızarlar oğlum kızarlar. Kadınlar ince düşüncelidirler, detaycıdırlar,
küçük şeyler gözlerinden hiç kaçmaz. Bizim de kendiler gibi düşünceli
olmamızı beklerler fakat erkekler onlar gibi değil. Biz bütüne
odaklıyız, onlar detaya. Beyinlerimiz böyle çalışıyor.

-Ne olacak baba o zaman, yok mu bu işin çaresi?

-Var dedik ya oğlum, Bükçe’yi öğreneceksin, bunun için buradayız. Hazır
mısın?

-Hazırım baba.

-Bükçe bol kelime kullanılan bir dildir. Biz erkeklerin on kelime ile
anlattığı bir konu, Bükçe’de en az yüz kelime ile anlatılır. Dinlerken
sabırlı olacaksın. Mesela karın o gün kendine elbise aldı, diyelim. Bunu
sana “bu gün bir elbise aldım.” diye söylemez. Elbise almak için dışarı
çıktığı andan başlar, kaç mağazaya gittiğinden, almak için kaç elbise
denediğinden, indirimlerden, yolda gördüğü tanıdıklarından alırken
yaptığı pazarlıktan devam eder ve sana kocaman bir hikaye anlatır.

-Hikaye dili yani.

-Aynen öyle Sen akıllı bir erkek olarak ona asla, “Hikaye anlatma, ana
fikre gel, kısa kes.” demeyeceksin. Böyle bir şey dediğinde, bittin
demektir. İster öyle de, istersen “seni sevmiyorum.” de. İki durumda da
“seni sevmiyorum” demiş olacaksın.

-Ne alakası var, baba. Seni sevmiyorum demekle, kısa anlat demenin.

-Çok alakası var. Kadınlar dinlenmedikleri zaman sevilmediklerini
düşünürler.

-Bu önemli, Bükçe’de dinlemek sevmektir, diyorsun.

-Aynen öyle. Devam edelim. Bükçe ima dolu bir dildir. Kadınlar
konuşurken, bir şeyler ima etmeyi severler. Biz erkeklerde imalı
konuşuyoruz diye düşünürler ve sözlerimizle onlara ne demek istediğimizi
çözmeye çalışırlar. Oysa erkeklerin ima yeteneği pek gelişmemiştir.
Bizim kastımız söylediğimiz şeydir.

-Geçen hafta Canan bana “Bir kaç kilo daha versem gelinliğin içinde daha
iyi duracağım.” dedi. Ben de “Böyle de iyisin.” dedim. Canı sıkıldı bir
kaç saat surat astı. “Neyin var.” diye sordum. “Hiçbir şeyim yok.” dedi.
Sence nerede hata yaptım?

-Böyle de iyisin, derken o “de” ekini orda kullanmamalıydı n. Canan bunu
şöyle anlamıştır. Böyle de fena sayılmazsın, eh işte, idare edersin ama
tabi daha da iyi, daha da güzel olabilirsin. ”

-Peki ne demem gerekiyordu?

-Şunu hiç unutma. Kadınlar kendileri ile ilgili, giysileri ile ilgili ya
da aileleri ile ilgili bir soru soruyorlarsa, kesinlikle iltifat
bekliyorlardı r. Es kaza eleştirmeye kalkarsan yandın. Bunu hiç
unutmazlar. O gün “Hayatım sen zaten çok güzelsin, kilo vermeye falan
bence ihtiyacın yok.” deseydin, o günün zehir olmazdı. Mesela bir gün
kucağına oturup, ağır mıyım, derse sakın “evet, biraz” falan deme
“hayır” de. Yoksa bir daha kucağına oturmaz.

-Yani diyorsun ki bir kadın her daim güzeldir, her giydiği yakışır ve
her kadının annesi bir hanımefendi, babası da beyefendidir. Bana ne
yaparlarsa yapsınlar.

-Aferim oğlum, çok hızlı anlıyorsun bana çekmişsin. Kadının, kendi anne
babasıyla sorunu olsa, kendi eleştirir ama asla senin eleştirmeni kabul
etmez. Bunu kendine hakaret olarak alır.

-Ve asla unutmazlar, değil mi?

-Aynen öyle. Yıllar önce annene, annesi için “biraz cimri” demiştim.
Hala “Sen benim annemi sevmezsin.” der ve annesi bize bir şey aldığında
gözüme sokar, en çok göreceğim yere koyar.

-Hadi o konularda dilimi tutarım da, şu ima işini çözmek zor geldi.

-Zor gibi ama biraz gayret edersen çözersin. En önemlisi imaları
anlayacaksın ama “sen” şunu mu demek istiyorsun.” diye asla yüzüne
vurmayacaksın.

-Anladım. Anlayacaksın ama anladığını belli etmeyeceksin. Buna şöyle de
diyebiliriz. O beni iğnelediğinde “niye bana iğne batırıyorsun” diye
sormayacağım, o iğneyi ben kendi kendime batırmışım gibi yapacağım.

-Güzel ifade ettin oğlum. Mesela dün öğlen annen beni aradı. “akşama tok
mu geleceksin.” diye sordu. Beni biliyorsun akşam yemeklerinde hep
evdeyimdir. Kırk yılda bir dışarıda yerim onu da haber veririm. Tabi ben
hemen anladım annenin ne demek istediğini. “Tok gel, yemekle uğraşmak
istemiyorum” demek istiyor. Anladım ama tabi “ne demek istiyorsun.” demedim.

-Dün çok yorulmuştu baba, düğün alışverişine çıkmıştık.

-Bunun pek çok sebebi olabilir. Yorulmuş olabilir, bir kabul gününden
tok gelmiş olabilir, bin beş yüzüncü diyetine başlamış ve o gün yemekle
uğraşmak istemiyor olabilir. Ama bunu biz erkekler gibi kısa yoldan
“Canım benim karnım tok, sen de dışarıda bir şeyler ye, ya da yorgunum,
gelirken bir şeyler getir yiyelim.” demez. Sanki böyle derse, iyi ev
kadını rütbesi tozlanacak, mevki kaybedecek. İlla Bükçe anlatacak, asık
bir yüzle karşılaşmamak için senin de anlaman gerekiyor. “Hayır, evde
yiyeceğim ama istersen hazır bir şeyler alıp geleyim, ne dersin.”dedim.
“Tamam” dedi. Döneri sever biliyorsun, dün eve giderken, ekmek arası
döner yaptırdım. Onun dönerini de kepekli ekmek arasına yaptırdım. Bunu
düşündüğüm için ayrıca sevindi. O da diyette, düğünde daha zayıf görünme
derdinde, bu sıralar.

-Bu Bükçe’de kısa konuşma yok mu baba?

-Var ama yerinde olsam hiç tercih etmezdim. Kadın konuşmuyorsa ya da
kısa konuşuyorsa kesin ciddi bir sorun var demektir. Mesela baktın canı
sıkkın, soruyorsun, “Neyin var” diye. “Hiçbir şeyim yok.” diyorsa, aman
bir şeyi yokmuş, diye bırakma. Yoksa az sonra, çok ilgisiz olduğundan
yakınarak, ağlamaya başlar.

-Bükçe’de “Hiçbir şey yok” demek “Çok şey var, benimle ilgilen” demek
oluyor, o zaman.

-Evet. Biz erkekler “Bir şey yok.” diyorsak ya gerçekten bir şey yoktur,
sadece başımızı dinlemek istiyoruzdur ya da bir şey vardır ama; şu anda
konuşacak bir şey yok.” diyoruzdur. Her ikisinde de konuşmak
istemiyoruzdur. Ama kadınlar ilgiyi sevgi olarak gördükleri için “Bana
değer veriyorsan, ilgilen ki anlatayım.” demek istiyordur. Çok nadirdir,
gerçekten anlatmak istemiyor olabilir, o zaman da fazla üstüne varıp
bunaltmayacaksı n tabi.

-Bir arkadaşım da kadınların “peki” demesi tehlikelidir, demişti.

-Doğru. Bir kadının ağzından çıkan “kuru bir peki, olur, tamam” her
zaman tehlikelidir. Bu Bükçe de “Şimdi tamam diyorum ama acısını daha
sonra çıkaracağım.” demektir. Sana en kısa zamanda kesin bir ceza keser.
Fakat pekinin yanında “peki canım, olur hayatım” gibi bir hoşluk
ekliyorsa korkmaya gerek yok.

-Zor bir dil baba.-Yok yok gözün korkmasın, her yabancı dil gibi, ilk
başlarda öğrenirken biraz çalışacaksın, pratik yapacaksın, bazen hatalar
yapacaksın, dikkat edeceksin sonra otomatiğe bağlanırsın. Kolay yanı
senin, Bükçe, konuşman gerekmiyor. Dili anlaman yeterli.

-Anlamak da pek kolay değil ama.

-Korkma o kadar zor değil. En önemli kuralları ben sana öğretiyorum
zaten. Devam edelim. Kadınlar istediklerini söylemek zorunda kalınca,
düşünemediğimiz için biz erkeklere kızarlar, ve konuşurken suçlayarak
konuşurlar fakat suçladıklarının farkında olmazlar. Sitem ediyoruz
zannederler.

-Nasıl yani?

-Mesela, karın sana “ne zamandır dışarı çıkmadık.” derse bunu suçlama
olarak üstüne alma, seninle gezmek canı istiyordur, bunu sen düşünüp
teklif etmediğin için kalbi kırılmıştır. Maksadı seni suçlamak değildir.
“Daha geçenlerde gezmeye gittik.” gibi bir savunmaya girme. “Tamam canım
haklısın, ben de istiyorum, en kısa zamanda gideriz.” de, konu kapanır.
Tabi ilk fırsatta da sözünü yerine getirirsen iyi olur.

-Küçük ama önemli detaylar.

-Aynen öyle. Mesela karın “üşüdüm” diyorsa, üstünü kalın giy demeni ya
da kombiyi açmanı değil, ona sarılmanı istiyordur.

-Keşke okullarda öğretselerdi biz erkeklere Bükçe’yi. Ne kadar erken
başlasak o kadar çabuk kavrayabilirdik, belki.

-Haklısın aslında ben de sana öğretmek için geç kaldım. Neyse zararın
neresinden dönülse kardır.

-Not mu alsaydım, epeyce detayı varmış dilin.

-Sen bilirsin oğlum, unutacaksan al. Keşke ben de not alıp gelseydim.
Umarım sana eksik öğretmem. Şimdi aklıma geldi. Kadınların en nefret
ettiği sözcük “Fark etmez”dir. Fark etmezi kadınlar “Hiç umurumda değil,
ne yaparsan yap ” diye anlarlar.

-En değerli sözcük nedir?

-Sen bil, bakalım.

-Seni seviyorum, demek herhalde.

-Evet, kadınlar “seni seviyorum” sözünü sık sık duymak isterler. Biz
erkekler söylemiştim, zaten biliyor diye bu konuda gaflete düşmemeliyiz.

-Bükçe sadece konuşma dili midir baba? Bunun bir de davranış dili var
gibi geliyor bana.

-Zekan kesinlikle bana çekmiş. Ben de tam ona geliyordum. Davranışlarda
çok önemli tabi. Kadınlar küçük şeylere önem verirler. Akşam ona sarıl,
televizyon izliyorsan sarılarak izle. Gündüz onu düşündüğünü ifade etmek
için kısacık da olsa bir mesaj gönder, küçük sürprizler yap. O yemek
hazırlarken ona yardım et, salata yap, çay demle.

-Akşam gelip sırt üstü yatmak yok yani.

-Gözünde büyütme. Sayınca çok şey gibi görünüyor ama aslında bunlar
zaman alacak, zor ve masraflı şeyler, değil. Sen bu küçük şeylere dikkat
et, zaten karın sana paşa gibi davranır, seni yormaz. Bir erkek bu küçük
şeylere dikkat etmezse zamanını karısıyla büyük kavgalar yaparak
geçirir. Sevgiyle geçirmek varken niye kavgayla geçiresin ki? Kadınlar
çok vericidir ama eğer sen hep alıp vermezsen, bir gün birden patlarlar.
Küçük küçük alırlarsa, büyük büyük verirler.

-Tamam baba bunlara dikkat edeceğim. Garson yemek tabaklarını
kaldırırken oğlumun telefonu çalmaya başladı. Belli ki nişanlısı arıyor,
konuşmak için deniz kenarına doğru adımlamaya başladı. Az sonra geldi.

-Baba çok teşekkür ederim. Bükçe’yi anlamaya başladım. Canan aradı.
“Salonun perdelerini ne renk olsun karar veremedim, yarın birlikte mi
baksak.” dedi. Tam “Fark etmez, sen seç” diyecektim ki bunu senin
söylediğin gibi “Ev de perde de umurumda değil” gibi anlayacağı aklıma
geldi. “Tabi canım, istersen birlikte bakabiliriz ama ben senin zevkine
güveniyorum, sen seç istersen,” dedim çok mutlu oldu. Kendi seçecek.

-O zaten perdeyi çoktan seçmiştir de kadınlar illa yaptıklarını
onaylatmak isterler. Birlikte de gitsen o seçtiği perdeyi almak
isteyecektir. Biz erkekler onların ne demek istediklerini anlarsak,
işlerden kolay sıyırırız.

-Baba tekrar teşekkür ederim. Bu iyiliğini hiç unutmayacağım. Bana
Bükçe’yi öğretmeseydin halimi düşünmek bile istemiyorum.

-Şanslısın oğlum. Benim seninki gibi bir babam yoktu. Bunları deneye
yanıla öğrenmem yıllarımı aldı. Sen yine iyisin, hazıra kondun. Güle
güle kullan, isteyene de öğret, herkes de güle güle kullansın.
Kullansınlar ki yüzleri gülsün.

Sema Maraşlı/
Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz Kitabından